7 Haziran 2013 Cuma

Ortaklık rejiminin iyi bir şekilde işletilememesi

Ortaklık rejiminin iyi bir şekilde işletilememesi ve hatta bazı dönemlerde askı­ya alınması, Türkiye’nin ortaklık ilişkileri çerçevesinde Topluluğa katılmasının çok kolay olmayacağını göstermiştir. Bundan dolayı Türkiye, bir yandan Avrupa’da So­ğuk Savaş’m sona ermesi sonrası oluşan yeni durumu dikkate alarak Avrupa’ya en­tegre olma çabalarına yeni bir boyut kazandırmak ve diğer yandan da ortaklık re­jiminde ortaya çıkan sorunların çözümüne ve Topluluğun mali kaynaklarını kul­lanma konusunda daha iyi koşullara kavuşmak amacıyla Ankara Anlaşması’nda öngörülen tedrici bütünleşme sürecinin tamamlanmasını beklemeden 14 Nisan 1987 tarihinde üyelik başvurusu yapmıştır. 

Tam üyelik ile ayrıca Yunanistan karşı­sında bir denge de kurulacaktı. Zira Türkiye ile Yunanistan arasındaki mevcut so­runlar Avrupa düzeyinde gittikçe siyasallaşmaya başlamıştı. Elbette Türkiye’nin iç siyasal yaşamına ilişkin koşullar da erken üyelik başvurusu yapılmasına neden ol­muştur. Zira, 12 Eylül 1980’de meydana gelen askerî darbe sonrasında siyasi çev­relerde Türk demokrasisinin ve ülkenin liberalleşmesinin Topluluğa üyelik suretiy­le sağlamlaştırılması düşüncesi hakimdi.



Komisyon, Türkiye’nin tam üyelik başvurusuna ilişkin olarak 18 Aralık 1989’da açıklamış olduğu görüşünde (Avis), öncelikli olarak kendi iç bütünleşmesini ta­mamlamadan Toplulukların yeni bir üyeyi daha kabul edemeyeceği; Türkiye’nin, Topluluklara katılmaya ehil olmakla birlikte, ekonomik, sosyal ve siyasal alanda gelişmesi gerektiği ifade edilmiştir. Bu nedenle, üyelik müzakerelerinin açılması için bir tarih belirlenmemesi ve Ankara Anlaşması çerçevesinde ilişkilerin geliştiril­mesi önerilmiştir. Nihayet Türk-Yunan sorunlarının da Türkiye’nin tam üyelik sü­recinde engeller yaratabileceğine dikkat çekilmiştir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder