Maddenin
hukuki bağlayıcılığı konusunda taraflar arasında görüş farklılığı bulunmaktadır.
Türkiye, bu maddeye dayanarak ortaklık ilişkisini “sonraki bir üyeliğin
bağlayıcı bir ön aşaması” olduğunu öne sürerken Birlik tarafı, bu maddeyi bir
niyet bildirimi içeren hüküm olarak görmekte ve maddede yer alan üyelik
perspektifini sadece “incelenmesi gereken bir olanak” olarak görmektedir.
Birlik tarafının görüşüne göre, 28. maddede Türkiye’ye Birlik üyeliğine giriş
hakkı verilmemiştir, daha ziyade Türkiye’nin üyelik imkânının ancak bütün
yükümlülüklerin Türkiye tarafından yerine getirilmesi durumunda
incelenebileceği hükme bağlanmıştır.
Avrupa (Ekonomik)
Topluluğu üyeliğine ilişkin olarak çizilen perspektif Avrupa Birliği üyeliği
için de geçerli olmalıdır. Çünkü 2007 tarihli Lizbon Antlaşması uyarınca
Avrupa Birliği, Avrupa Topluluğunun yerine geçmiş ve böylece Ankara
Anlaşması’nm tarafı olmuştur. Ankara Anlaşması’nm 28. maddesinde yer alan
“Topluluk” ifadesinin artık “Birlik” olarak anlaşılması gerekmektedir. Aksi
yorum, iyi niyetle bağdaşmaz ve uluslararası hukuk açısından geçerli değildir.
Ancak yalnızca Ankara Anlaşması çerçevesinde gerçekleşen bir entegrasyon da
Türkiye’nin Avrupa Birliği üyeliği için yeterli olmadığı belirtilmelidir.
Zira
Avrupa Birliği, Avrupa (Ekonomik) Topluluğuna nazaran daha kapsamlı
entegrasyon öngörmekte ve daha geniş alanları (siyasi, askeri vs.)
içermektedir. Kaldı ki Avrupa (Ekonomik) Topluluğunun kendisi de zaman içinde
kültürel, sosyal ve siyasal yeni boyutlar kazanmıştı. Dolayısıyla Türkiye’nin
bu alanlarda da Avrupa Birliği’ne entegre olması ve üyelik için aranan
koşulları yerine getirmesi gerekecektir. Avrupa Birliği’nin ise bu süreçte
dürüstçe hareket etme yükümlülüğü vardır. Bu yükümlülük, özel olarak Ankara
Anlaşması’nm 28. maddesinden, genel olarak “ahde vefa” ilkesinden çıkmaktadır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder