Son 20 yılda dünyada sanayi
sektöründe yapısal değişimler yaşanmakta, gelişmiş ülkelerde imalat sanayi
teknolojisinde hızlı gelişmeler görülmektedir. Gelişme yolunda olan ülkelerde
imalat sanayinin yapısı hammadde ve emeğe dayalı üretimden, teknoloji yoğun
üretime dönüşmektedir. Dolayısıyla, ekonomilerin karşılaştırmalı üstünlüğünü
yeni teknolojiler belirlemektedir. Hızlı teknolojik gelişmenin yanında, dünya
ticaretinin giderek serbestleşmesiyle beraber rekâbet de hızla artmaktadır.
Gelişmiş ülkeler çeşitli araçlarla kendi sanayilerini destekleyerek yapısal
uyum ve rekâbet gücünün sürdürülmesi yönünde politikalar uygulamaktadır. Bu
gelişmeler, bilim ve teknoloji politikalarını ön plana çıkarmakta ve AR-GE
çalışmalarına daha fazla kaynak ayrılmasını gerektirmektedir.
Mikro
elektronik, ileri malzeme teknolojileri, moleküler biyoloji ve biyo-tekno- loji
alanında yapılan araştırmalar, ortaya çıkan yenilikler ve bunların sanayi sektörüne
aktarılması, sanayileşmede yeni teknolojilerin bir girdi olarak üretim faktörleri
arasında yer alması, esnek üretim teknolojilerinin kullanılması, KOBÎ’lerin
gelişmesi ve ekonomide etkinlik sağlaması, sanayide yapısal bir değişim
yaratmıştır. Bu gelişmelerden Türk sanayi sektörü de etkilenmektedir.
Türkiye’de
sanayinin %50’si Marmara, %20’si Ege Bölgesi’nde yoğunlaşmıştır. Bu durum
ülkede iç göçlerin doğmasına, iller ve bölgeler arasında gelir dağılımında
bozulmalara yol açmakta, doğal afetler sırasında büyük ölçüde etkilenme gibi
sorunların yaşanmasına sebep olmaktadır. Bu sorunların giderilmesi için sanayi
yatırımlarının coğrafi dağılımının değerlendirilerek sanayi planlarının
yapılması, geri kalmış bölgelerde alt yapıların kamu tarafından karşılanması
gerekir.
Türkiye,
insan gücü kaynaklarını arttırırken, ileri teknoloji alanlarına yatırım yaparak
katma değeri yüksek ürünler üretimine önem vermek zorundadır. Haberleşme
teknolojisinde ulaşılan düzeye bağlı olarak ekonomik özgürlük ortamı, tüketicinin
piyasayla ilgili bilgiye ulaşmasını ve kendisi için en doğru kararı verebileceği
bir imkâna kavuşmasını sağlamaktadır.
Günümüzde
bilim, teknoloji ve yenilik, rekâbet üstünlüğünün ve sürdürülebilir sos-
yo-ekonomik gelişmenin belirleyici unsurlarından biri olmuştur. Bu anlamda
küresel pazarda rekâbet edebilmek için bilim ve teknolojiye diğer bir deyişle
“bilgiye dayalı ekonomiye” önem verilmelidir. Türkiye’de AR-GE harcamalarının
GSYH içindeki payı 2009 yılında %0,85 iken, AB (27) ortalaması %1,85’dir. Özel
sektör tarafından gerçekleştirilen AR-GE harcamalarının toplam AR-GE
harcamalarına oranı 2005 yılında %33,8’dir. Bu oran 2009’da 47,4’e yükselmiş
ise de %63,9 olan AB ortalamasının oldukça gerisindedir.
2009
yılında Türkiye’de toplam istihdamın %0,62’sini AR-GE personeli oluşturmaktadır.
Bu oran AB ülkelerinde %1,44’tür. Tam Zaman Eşdeğeri (TZE) cinsinden toplam
AR-GE personelinin 2005’te %30,4’ü özel sektör tarafından istihdam edilirken,
oran 2009’da %40’a ulaşmıştır. Bununla birlikte AB’de oran 2009 yılında
%48,8’dir. AB ülkeleri arasında GSMH içinde en fazla AR-GE harcaması yapan ülke
İsveç’tir (%4,27). Daha sonra Finlandiya (%3,51), Danimarka (%2,60) ve Almanya
(%2,50) gelmektedir. Türk sanayinin dünya ölçeğinde rekabetçi bir yapıya kavuşması
için AR-GE’ye daha fazla pay ayırması gerekmektedir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder